SOSYAL MEDYA NEDİR? NEDEN ÖNEMLİDİR?

ZAMANIN AYAK İZLERİ

    


 O son bakıştaki dumanlı gözler ve izler her adım sonrasında ebedi kalan izler. Dünya ağırlaşıyor farkında mıyız! Peygamberler ağırladı; Hz. Âdem geldi izini ebediyen bıraktı dünya yavaş yavaş ağırlaştı. HZ. Eyüp geldi sabrıyla dünyayı hafifletti, Hz. Musa geldi azgın bir kavme ne güzel örnekti, Hz. İbrahim geldi Rahmanin dostu. Kelimeler, bilgiler yeter mi anlatmaya? Ve O geldi Hz. Muhammed Mustafa (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem ). Dünya hafifleşti yorgunluğunu kinini, öfkesini, kötülüklerini atarak onu karşıladı Rahmanın “Sen olmasaydım yaratmazdım" dediği Ay parçası, sevgililer sevgilisi, merhamet timsali... Ve Zaman geldi Dünya üzgündü dünyanın merkezinde bombalar patladı. Dünya çatlamaya başladı. O gitmişti. Yar gidince halimiz ne olur? Halimiz öyleydi. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Sahabeler ve Allah Dostları (selam olsun) kaldı dünyayı hafifletmek, çatlakları kapatmak için.

Olay zincirini kısaca cahil kelimelerimle izah ettim. Allah dostları da azalıyor farkında mısınız? Sahip çıkıyor muyuz? Birbirimize saygımız yok bırakın insanın insana insanın Hayvana ve eşyaya saygısı yok! İşte dünya nefretini kusuyor. Mazlumların çığlıkları uyutmuyor rahatta olanları. Dünya dar geliyor virüsler konuşuyor; “Sizin kalbiniz hasta, diliniz hasta, gözünüz hasta biz hikayeyiz" diyor. Duymuyoruz! Çünkü dalmışız buraya, Görmüyoruz, çünkü gözlere bakmayı unutmuşuz. Akıllanmıyoruz çünkü biliyoruz yarın güneş doğacağını ve herkesin kendi işine bakacağını. Her şeyin metalaştığı hislerimizin kapandığı güne uyanacağız. Heyhat ki ne heyhat. Ayak izlerimiz kayboluyor. Dünya kabul etmiyor izimizi. Sahi ne bırakıyoruz ki ona! Yarına!

Tükeniyor işte… Saman çöpüne tutunmuşuz… Zaman, inkârı mümkün olmayan lodos buhranları ile deforme ederken bizi, oluşlar ortaya konulmuyor bir türlü… Her şey o kadar görünür şekilde cereyan ediyor ki, bizler mezarlıklarını bile şehirlerin dışına kurma yoluna gitmişiz. Kendi ölülerinden ve ölümlerimizden korkuyoruz.  

Sürükleniyoruz demir yığınlarının arasında hala rahatı ve felahı arıyoruz. Rahat edebiliriz fakat ya felahı bulacak mıyız? Ne zaman felaha çağrıya uyacağız; çağrılara kulak vereceğiz; başımıza çektiğimiz örtüleri atacağız?  

Lut, Ad, Semud gibi kavimleri yerin dibine geçiren sapıklıkların daha fazlası yaşanıyor yeryüzünde. O kavimleri dizleri üstüne çökerten, ansızın kıskıvrak yakalayan azapların daha beterlerini hak etmiştir bu zamanın insanı. Mevcut halin devamı durumunda, başımıza geleceklerin ve gelenlerin kendisinin sorumlu olduğunu, bir an önce anlamalıdır insan. Vakit geçmekte, saat yaklaşmakta, adımlarımız tükenmektedir. Elinde bulundurduklarını yeniden silkinişe ve yeniden yeniden insan olmanın yollarını aramaya harcamalıdır.

Gözü kör, kulağı sağır, en tehlikelisi de kalbi mühürlü bu zamanın insanının. Belki de Ad kavmi, Lut kavmi, bu zamanın insanın yanında şanslı addetmek gerekiyor. Çünkü bu insan yakalandığı vebayı yok ettiğini sanıyor. Yüreklere çökmüş vebanın farkında bile değil çünkü. Mana aleminde maskeleri takmıyor bu insan. Hem de bu mikrobu bile bile nesilden nesile aktarmanın yollarını arıyor.  

Fıtratlara bile dizgin vuruyor bu zamanın görünen görünmeyen hastalıkları.

Devamı gelecek… Selametle…    


Yorumlar

Yorum Gönder